Pages

Search This Blog

December 1, 2010

Müdürü Beklemek

Birisini beklemekten daha kötüsü birisini hiç tanımadığınız başka birisiyle beklemektir.

Hiç istemesem de üniversitenin İdari İşler Binasına gitmem gerekiyordu. İstemiyordum. Çünkü basit bir kağıt parçasını kapı kapı gezdireceğimi ve bu kapılardan en az birisinden elim boş döneceğimi ve işimin ertesi güne erteleneceğini biliyordum. Bu binanın tek sevimli yanı kapıların üzerine asılmış makam isimleri. Meğer ne çok yönetici ve müdür varmış. Aslında bir varmış iki yokmuş. Kapısını çaldığım müdür odalarının hepsi sessizlikle karşılık verdi bana. İçi boş yönetici odaları. Kapılardan önü daha geniş ve havadar olanı seçip önünde beklemeye başladım. ‘İnsan İlişkileri Müdürü’ yazısının hemen karşısındaki duvara arkamı yasladım. Bu müdür insanların ilişkilerinden sorumlu, onları denetleyen kimse olmalı. Kimlerin kimlerle daha iyi arkadaş olabileceğini araştırıp buna göra telkinde bulunan bir kurulun yöneticisi. Özgeçmişlerin, facebook fotoğraflarının havada uçuştuğu bir kurul toplantısı hayal ediyorum. Kendimce dalga geçiyorum. Başkalarının beğenisine bağlı olarak yaşanılan bu hayat düzeni nde pek de kötü bir fikir sayılmaz aslında. Koridorun sonunda birisinin belirmesiyle bu olağanüstü fikrimi bırakıp bekleyen insan konumuma geri dönüyorum. Gelen kişi eğer müdür ise nasıl bir tavır takınacağıma karar vermeliyim. Beklemeye alışkın olmayan meşgul birisi olduğumu soğuk yüz ifademden hemen anlamalı. Çok da abartılı olmamalı. Belki de bu durumu önemsemeyerek üstünlüğümü belli etmeliyim. Hafif bir gülümeme ile görmiş geçirmiş birisine dönüşmeliyim. Karar veremiyorum. Neyse ki gelen müdür değil. Bu okulda getir götür işlerine bakan kişilerden. Bordo pantolon ve bordo yelekli üniformalı bu insanlar gülücüklerini kimseden esirgemezler. Ben o kadar cömert değilim bugün. Onun bana baktığını bildiğimden gözlerimi kaçırıyorum. Sanki ben de ona bakarsam elimdeki kağıt imzasız kalacak. Yanıma gelince duruyor. Belli ki onun da aynı kişiyi görmesi gerekiyor. Kapıyı çalıyor. ‘Kimse yok!’ deyip ufak bir sohbeti başlatabilirim. Aynı amaç buluşmuş iki insanız ne de olsa. Fakat hiç bir şey yapmıyorum. Kapıyı açıyor ve boş koltuğa bir süre bakıp kapıyı kapatıyor. Kapının yanına benimle biraz mesafe bırakmaya özen göstererek geçiyor. Belli ki o da bekleyecek. Neden bilmiyorum içim sıkılıyor. Onunla beklemek istemiyorum. Müdür geldiğinde ikimizin de kapısında onu beklediğimizi görmesini istemiyoum. Aşağılanmışlık mı bu? Bir süre sonra o da bana bakmayı bırakıyor. Onunla konuşmak istemediğimi anlamış olmalı. Fakat merak ediyorum onun hangi ülkeden olduğunu, kaç çocuğu olduğunu. Yaşadığı yeri bırakıp buraya gelmesinin öyküsünü ondan duymak istiyorum. Onlarca soru üşüşüyor kafama. Tüm cevapları onda saklı olan sorular. Moralim büsbütün bozuluyor. Onunla artık konuşamayacağımı anlıyorum. Telefonuyla oynamaya başlıyor. İçim bunalıyor. Oradan hızla uzaklaşıyorum. Olmak istediğim ama olamayacağımı birisiyle her karşılaştığımda anladığım o hayal insanından uzaklaşıyorum.

No comments: