Pages

Search This Blog

December 28, 2010

Büyücü

Bu sabah gerek durakta beklerken gerekse otobüste varış yerini beklerken sıkıldım. Kaç gündür kitap okumaya alışmışım ve dün kitabı ofiste unutmuş olmam ve başka kitaba başlayamayacak kadar bu kitaba bağlanmış olmam elimi kolumu bağladı, otobüsün en arka koltuğunda beni başka bir şeyler düşünmeye zorladı. Fakat olmadı. Ne kadar uğraşsam da bir şekilde dönüp dolaşıp Yunan adasında bir anlamda sıkışıp kalmış Urfe’yi karşımda buluyordum; Nicholas Urfe. Yunanistan’ın ufacık bir adasında bulunan özel bir okulda öğretmenlik yapan Urfe kitabın belki de tek gerçek karakteri olarak bir oyunun içine -farkında olmasına- rağmen sürükleniyor. Urfe-June-Julie ve sahnenin yönetmen koltuğunda oturan Conchis. Bu karakterler içinde gerçek olan bir noktayı referans alarak yolumu bulmaya calışsam da nafile. Neyin gerçek neyin kurmaca olduğunu anlamak zor, hele ki on dakikalık otobüs seyahatinde imkansız. Bunu düşünürken anlıyorum niye Urfe’nin bu oyunun sonunu görmek istediğini. Ben niye kitabı bir şekilde bitirmek istiyorsam O da bir şekilde bu oyunun sonunu görmek istiyor, ve bunun tek yolunun da oyuna katılmak olduğunu biliyor. Çünkü herkesin rolü biçilmiş ve biz okuyucular ağızlarını bir karış açarak hayretle izleyen, bir yandan da sonu bir an önce gelsin isteyen seyirciyiz. Bu kitabın hayal ürünü olduğunu bilsem de belki en zayıf yönümüz olan gerçeği öğrenme merakı -özellikle- bu kitabı çekici kılıyor. Bunları düşünürken bile yoruluyor, nereden başladığımı bilmediğim gibi nerede bıraktığımı da bilmeden biraz önümde oturan asker pantolonu giymiş orta yaşlı birinin kitap okumasına takılıyorum. Elindekini bir kitaptan ziyade nutukmuş gibi belli bir açıda tutarak dik vaziyette mırıldanıyordu. Belli ki kendini kitaba vermişti ve askeri disiplinini kitap okuma alışkanlığına bile yansıtmıştı. Durağa yaklaşırken hızlı ve keskin hareketlerle kapağında Amerikan bayrağı olan kitabı kapadı ve siyah çantasına büyük bir saygıyla yerleştirdi. Güneş gözlüklerini çantanın yan cebinden çıkarıp dikkatle takarken bu seri hareketlerin aslında defalarca kere yaşanmış olmasından kaynaklandığını anladım. Her gün aynı otobüse belki de aynı saatte binen birisinin dakikliğine sahipti tüm vücut hareketleri. Okuduğu kitabı büyük bir hazla mırıldanması ise bu günlük tekrarların bir monotonluk değil de yaşadığı hayata bağlılık olduğunu gosteriyordu. Kendimi düşünmeye başladım o sırada; hayatın neresinde olduğumu ve neresinde olmak istediğimi. Bu hayat kuralları hiç bir yerde tam olarak yazılmamış bir oyun. Burası bir Yunan Adası ve bize biçilen rolü benimsemekten başka bir seçeneğimiz yok.

No comments: