Pages

Search This Blog

May 19, 2010

Mektup -1-

Merhaba;
Çok uzun bir süre sonra sana çok uzak bir ülkeden yazıyorum. Şu an bu satırları okurken şaşırdığını ve hatta kızmış olabileceğini tahmin ediyorum. Eğer konuşma imkanımız olsaydı belki de bana soracağın ilk şey bunca zaman sonra sana niye yazdığım olacaktır. Kim bilir? İnan ki bu sorunun cevabını ben de bilmiyorum. Beni bilirsin; verdiğim sözleri bir gün muhakkak yerine getiririm. Aradan bir çok yaşam geçmiş olsa da sözümü tutarım (seni tabirinle son kullanma tarihi geçmiş olsa da). Belki bu mektubun da geçmişte verilmiş bir sözün ürünü olduğu düşünülebilir. Kim bilir belki de bir gün ofisteki masamda mesai saatinin gelmesini sıkıntıyla beklerken biraz da önümde duran kurşun kalemin hatrına yazmaya başladığım da söylenebilir. Her iki durumda da yazabileceğim ve yazdığımı gönderebileceğim bir tek adres var. Gördüğün üzere ben hala bildiğin gibiyim. Şu günlerde kafam karışık (ne zaman değildi ki? dediğini duyar gibiyim) ve mümkün olduğu kadar insanlarla -özellikle tanışmış olduklarımla- konuşmamaya çalışıyorum. Aslına bakarsan çok da uzak olmayan bir geçmişe kadar onlarla iletişim kurmaya çalıştım. Kendimden iğrenme pahasına onlar gibi abartılı el kol hareketleri eşliğinde karşımdakini bol bol pohpohladım. Dertlerini dinerken onları anlıyormuş teselli vermeye çalıştım. Halbuki onları dinlemiyordum bile. Bazı sabahlar sadece onlara merhaba diyebilmek için -keşfettiğimde büyük zevk almış olduğum arka kapı yerine- herkesin kullandığı ana girişten ofise yürüdüm. Fakat yine de olmadı. Onlar gibi olmaya çalıştığım her an karnıma adeta müthiş bir ağrı saplanıveriyor. O an anlıyorum; rol yaptığımın onlar da farkında. Ve kim bilir belki de ben arkamı dönüp yanlarından ayrılır ayrılmaz taklidimi yaparak o günkü esprilerine beni katık yapıyorlar. Belki de bu yüzden ayrıldığım ortama geri dönmeye çekiniyorum. Düşünebiliyor musun arkamdan güldüklerini farkettiğimi? İşte sanırım asıl buna dayanamam. Bu onlarla aramdaki ince perdenin de ortadan kalkması olurdu. Çünkü bu yaptıklarının aslında kendilerini küçülttüğünü anlatan bir dizi teessüf dolu söz sarfedemez ve onlara karşı son kozumu da kaybederdim.
Daha fazla ayrıntıya girip seni de sıkmak istemiyorum. Hem bu yazdiklarim neticesinde burada mutsuz oldugum anlasilmasin. Insanlarla aramdaki bu tur cetrefilli iliskileri cok uzun suredir kabullenmis durumdayim ve inancim o ki bu benim kabahatim degil. Normal olanin baskalari tarafindan belirlenmesini nasil kabul edebilirim ki?
Aslinda bu ilk mektubumda kendimden ziyade buradaki hayattan bahsetmeyi planliyordum. Bunu diger mektuba birakiyorum. Simdi eve gitmeden once bir cozeltiyi suzmem gerekiyor ve bildigin gibi atomlar pek de bekletmeye gelmiyor.

Sevgiyle, nerelerde ve nasil yasiyorsan..