Pages

Search This Blog

March 4, 2011

İlkistan

Öncesi:

Bir şubat sabahı erken saatlerde uyandım. Güneş ışığı kalın perdenin kıvrımlarından bir aralık bulup yüzüme vuruyordu. Ne zaman ve nasıl uyuduğumu hatırlamıyordum. Üstümdeki pantolon ve yanı başımdaki kaset çalar dün geceyi hatırlamaya yetmedi. Uykudayken birileri zihnimi silmiş olmalı. El yordamıyla etrafta başka ipucu arayışlarım boşa çıkınca zihnimi zorlamaya başladım. Ne yapsam boşuna. Uzun zaman önce yaşanmış önemsiz detaylar sıra sıra gözümün önünden geçse de dün geceye ait tek bir anı bulamadım. Sert bir süngerle kaplı tahta divan üstünde sırtım duvara yaslı bağdaş kurmuşken aradığım hafıza kırıntısını çekip alabilmek için gözlerimi kapamam da fayda etmedi. Dün gece yaşanmamış kapkara bir boşluk. O boşluktan bir an kırmızı bir kitap geçiyor. Arka kapağında yazarın siyah beyaz fotoğrafının yer aldığı kısa öykülerden oluşan kırmızı bir kitap. Raslantılar üzerine kurulu bir aşk masalı. Gözlerim avuç içlerimle ovuşturup bu masaldan çıkıp odaya geri döndüm. Elimle yastığı kaldırıp göz attım. Kitap orada değilse nerede olabilir ki? Divandan düşmüş olduğuna kanaat getirdiğim sırada aslında benim dün gece o kitabı hiç okumamış olduğumu farkettim. O hikayeyi ben günler önce körüklü bir halk otobüsünün arka koltuklarından birisinde okumuştum. Rastlantı bu ya; o aşk masalı da bir otobüste başlıyordu ...devamı...

No comments: