Pages

Search This Blog

October 4, 2010

Kaybolduk

Kaybolduk.

Uzun süre önce geldik buraya. Kaç yıl (yıl oldu mu?) kaç ay geçti bilmiyoruz. Fakat bunu hatırlamamak bizim suçumuz değil. Tek zaman ölçü birimi yarın olan bir yerde şimdinin bir önemi kalmıyor ve hayat ne zaman geleceği belli olmayan bir yarında düğümleniyor.

Buraya ilk geldiğimizde her zaman yaptığımız gibi günleri bir bir sayıp ilk haftamızı ve ilk ayımızı dört duvar arasında kutladık. Umutluyduk. Fakat sonra her şey değişti. Bu değişim o kadar yavaş oldu ki biz farkında olmadan geçmişini unutan başkalarına evrilmeye başladık. Artık kutlama yapmak için yarını bekliyoruz.

Bizi yüksek tavanlı duvarları açık kahverengiye boyanmış bir eve yerleştirdiler. Aydınlık bir evimiz olsun tüm perdeleri açmamız yetmedi. Dışarının tek hakimi olan güneş bizim eve girmemekte direniyordu. Biz de evdeki tüm ışıkları açarak suni bir aydınlığa gömüldük.

Fakat bu uzun sürmedi. Işıklar gizemli bir şekilde sırayla sönmeye başladı. Dar koridorda yürürken üstümüze cam parçaları düşmeye başladığında gerçeği anlamaya başladık; tavandaki ışıklar yerine yenisini koyamayacağımız kadar yüksekteydi.

Yavaş yavaş karanlığa sürüklenirken dışarıda sesimizi duyabilecek birileri belki hala vardır diye yardım istedik. Pencereyi açıp avazımız çıktığı kadar bağırdık günlerce. Bir zaman sonra çok uzaklardan bir ses geldi. Yardım eli uzatmak isteyen birileri adresimizi soruyordu. Doğru ya... Adresimiz neydi bizim? O gün anladık ki biz kayıbız. Çünkü ancak kaybolanların adresi yoktur.

Burada bir adresimiz bile olmadığını o sese anlatamazdık. O sese sessiz kaldık.

Pencereleri kapatıp içimize kapandık. O günden sonra evimizin loş bir köşesinde usul usul bir şeyler yazmaya karar verdik; göndereni olmayan bir mektup veya kayıp bir hikaye belki de.

No comments: