Pages

Search This Blog

August 29, 2011

Anlamlar

Daha en başında anlamalıydım. İzlediğimiz bir animasyon filminde beraber güldüğümüzü sandığımız bir sahnede aslında farklı detayların bizi çok farklı anılara götürdüğünü birbirimize şaşkın bakışlarla itiraf ettiğimizde ve gözlerimizi kısarak bu nayif halimize güldüğümüzde veya mütemadiyen takip ettiğin bir yemek sitesinde bulduğun bir tarif için hazırladığın alışveriş listesini bana uzattığında benim listedeki her bir malzemeyi sınıfta yoklama alır gibi yükses sesle tane tane okurken akşam ne yapılacağını merak etsem de sabah mahmurluğu nedeniyle bir şekilde doğru kelimeleri bulup zihnimde gün boyu beni meşgul edecek o soruyu soramadan yüzümü dönüp -benim alışveriş yapmayı unutma ihtimalimden ötürü- tedirgin ve 'lütfen unutma!' diye mırıldanan bakışlarını ardımda bırakırken anlamalıydım. Ben anlamalıydım daha geçen sene gittiğimiz bir şehirdeki çiçek bahçesinin yanından ben umarsızca geçerken sen el örgülü çantandan ufak plastik fotoğraf makineni çıkarıp fotoğraflar çekmeye başladığını farkettiğimde gözümdeki siyah beyaz perdeyi indirip usulca yanına yaklaşarak ben de fotoğraf çekmeye başladığımda veya bir gece yarısı ön camı çatlak arabayla her yanı aydınlatılmış yolun orta şeridinde giderken aramızda geçen konuşma esnasında bu şehir insanlarının bu geniş yollara neden sığamadığını iğneleyici bir dille bana anlattığında benim uzun süredir mırıldandığım fakat sözlerini hatırlayamadığım için hep yarıda bırakmak zorunda kaldığım bir şarkıyı hatırlamış gibi sevinip gülümsedikten sonra sana sadece 'aynen öyle' diyebildiğim bir günün hemen ertesi senin de bulunduğun bir ortamda bu tespiti sanki o anda aklıma gelmiş gibi heyecanla yanımdakilerle paylaştığımda bu ufak fikir hırsızlığımı farketmene rağmen gülümseyerek benim mutluluğuma ortak olduğunda. Çok değil daha bir ay önce gittiğimiz bir sahil kasabasında karşı adaya gidecek feribotu beklerken denize karşı okuduğun kitaptan beğendiğin bir cümleyi bana alıntıladığında ve benden karşılık olarak bayağı ve konu dışı bir yorum almanla benim o an zihnimde çok başka dünyalar kurduğumu anlayıp bu kaba vurdumduymazlığımı yüzüme vurmadan sohbeti daha sonra adanın tepesindeki yel değirmenin altında meyveli soda içene kadar ertelediğinde anlamalıydım. Bakışlarından anlamalıydım. Yine bilmediğimiz bir şehrin güneş görmeyen dar sokaklı çarşısında kapılarının önünde muhabbet ederken bizi baştan aşağı süzen ve ‘Kolay gelsin!’ dediğimizde samimiyetle ve sağ ellerindeki yarısı dolu ince belli bardağı havaya kaldırarak mukabale eden esnafların yanından ağır adımlarla geçerken gözümüze çarpan dükkan isimlerinin birisinin üzerinden saçma ama kafiyeli kelimeler türetip en saçmasını kim türetecek diye direnirken bu oyunu başka bir sokağa ertelediğimizde anlamalıydım. Benimle planlar yaparkenki heyecanından anlamalıydım. Sıcak bir yaz günü klima sesi arasında salonda her zamanki yerinde bloglar arasında gezinirken keşfettiğin yeni ülkeyi benimle paylaşmak için arka odaya koşar adım gelirken hep aynı kavisi alamayıp aynı köşeye çarptığında ve buna aldırmadan aynı hızla yanıma kadar gelip gitmek istediğin ülkeyi daha dün gitmiş gibi çocuksu bir heyecanla anlattığında ve ben o günün hemen akşamında eve gelip sen kapıyı açtığında ilk olarak ‘Eee bugün hangi ülkeye gidiyoruz?’ diyerek sana sıkıca sarıldığımda senin bu nükteye aldırmadan bambaşka kıtadaki bambaşka bir ülkeden kısa, hızlı ve yarım cümlelerle bahsettiğinde anlamalıydım beni karşılıksız sevdiğini. Seneler boyu sevginden kaynaklı emeğinin izlerini taşıyan ekmek kırıntısı gibi yol üstüne bıraktığın ufak detaylardan, gözlerimin içine derinlerde kaybettiğin değerli bir hatıranı ararmış gibi bakmandan ve gülünmeyecek esprilerime dahi göstermelik değil de ‘Seninle burada olmaktan mutluyum.’ diye karşılık veren gülümsemelerinden ve insanların arasında yaptığım en ufak kusuru dahi hayatının gayesiymiş gibi saklayıp hemen oracıkta bir daha açılmamak üzere yer kürenin en derin mezarına gömdüğünde anlamalıydım beni öylesine karşılıksız sevdiğini. Çok önceleri Kızılay’ın en işlek sokağında insanlar aramızdan geçerken seni daha ilk gördüğümde anlamalıydım. Orada sıra sıra dizilmiş Mısır dansçılarının kıvrak figürleriyle bezenmiş gök mavisi penyenle elimi sıktığında ben saçlarını ören renkli boncuklara takılıp onların kaç tane olduğuna dair kafa yorarken anlamalıydım. Ekşi sözlük’ten bulup çıkardığımız bir grubun izini Konya’daki Alaaddin Tepesi’ne bakan tek gözlü ufak bir odaya sıkışmış bir kasetçide ararken elimiz boş eve dönmemize üzüldüğümde senin beni teselli etmek için bu grubun her yerde bulunmamasının bir anlamda iyi olduğunu, onu bulduğumuzda dünyada ona sahip olan sayılı insanlardan olacağımızı bana ciddi bir ses tonuyla anlattığında anlamalıydım. Yüzaltmış karaktere sığdırmaya çalıştığın kocaman düşüncelerini sesli harflerden yoksun bana yolladığında anlamalıydım. Üniversitenin ortasına kurulmuş kimya bölümünden yukarı doğru çıkan yolun son bulduğu yerde ikamet eden yurt odasına giderken sana mektup yazmaya karar verdiğim bir gün senden zarfına bile ufak şiirler yazılmış bol sesli harfli bir mektup aldığımda anlamalıydım. Anlamıydım o neşeli mektupları okudukça yazdığım şiirleri sana yolladığımda beni hep daha fazlası için teşvik ettiğinde. Biliyorum çok önceleri anlamalıydım sevginin aslında ufak detaylarda saklı olduğunu. Artık anladım. Daha fazla anlamak ve taşların altına gizlenmiş hatıraları gün yüzüne çıkarmak için bu mektubu bir gece yarısı sen yan odada uyurken usulca yazmaya başladım. Artık anladım ve anladıkça yazdım, yazdıkça anladım... Bu yüzden bu mektubu burada böylesine yarım bıraktım...

No comments: